3 Ekim 2018 Çarşamba

ALİ ŞERİATİ HANGİ ŞİA…





Muhalif yazar Ali Şeriat inin kitabını özelliklede bugünlerdeki Amerika-İran restleşmesinin doruğunda okumak nasip oldu. Özellikle yaşamı ile dikkat çeken Şeriatinin 1977 de bir suikaste kurban gitmesi de batıyı ne kadar rahatsız ettiğinin göstergesi olsa gerek. Şeriatinın hayat hikayesi  için bakınız : https://www.youtube.com/watch?v=8l9veZeRMAA
https://www.youtube.com/watch?v=qcrLQgQF88M  Şeriat inin 20 sözü ne bakın.
                Elit İslami düşünürler arasında oldukça saygın bir yeri olan Şeriatinin hangi şia adlı kitabında şu hususlar dikkatimi çekti.
Şeriati “”şu anki ehli sünneti  “ EMEVİ İNANIŞI” şu anki şia inancınıda “ SAFEVİ ŞİASI” olarak”” adlandırmaktadır.  Ve daha sonrada safevi şiasının ayrıntılı bir biçimde anlatmaktadır. Safevi şiasının yanlış bir inanç olduğunu esas Şia inancının ALİ ŞİA sı olduğunu belirmiştir. Ali şiasının ve Muhammedi ehli sünetin mutlaka özlerinde döndüklerinde birleşeceklerini belirterek iki mezhep arasında (bu iki mezhep değil aslında Şeriatinin ağzından söylüyorum ) bir dostluk köprüsü inşa etmeye çalıştığı görülmektedir. Şu an bile İranda muteber olan bazı alimlerin görüşlerinden bahsetmiştir. Bu yanlış düşüncelere şuan bile itibar edildiği hatta Ali şiasından bazı alimlerin bile sustuğunu ( niye susmasınlarki = susmak en büyük şia ibadeti değil midir) belirterek onlara veryansın etmektedir.
Şeriatiye göre Safevi Şiasının bazı yanlışları :
·         Sahabeye sövme: sövmenin Hz Ali tarafından yasaklandığı ve yanlış olduğunu belirtmiştir. Ama bunu derken sahabenin bu sövmeye layık olmadığını belirtmemiştir. Onlar sövülmeye layık kişiler ama sövmeyin siz demiştir aslında.
·         İmamları yüceltme: Safevi şiasına göre imamları kılıç kesmezmiş( Hz.Ali, Hz. Hüseyin Zeynel Abidin bunlar kılıçla öldürüldü) yada bir anda şehirler arası seyahet edebilirlermiş. Aslanları çıkarıp insanları yedirebilirlermiş. Şeriati bunları eleştiriyor.
·         12 imamdan bazıalrının Emevi ve Abbasi halifelerine yalakalık yaptıklarını hikayeleştiren safevi şiası kitaplarını eleştiriyor.
·         Cennetin kontrolünün Hz. Alide olması , İlk önce HZ Muhammed sonra Hz Ali ve HZ fatıma yaratıldı, İmamlar peygamberlerden üstündür, Peygamberler İmamlardan şefaat isteyecekler , Hz Ali adamı anında köpeğe çevirdi gibi din dışı safsataların Safevi şiası kitaplarında yer aldığından bahsetmektedir.
·         Ehli beytin velayeti sulara arz edildi, kabul eden su tatlı oldu kabul etmeyen su ekşi oldu gibi safsataları eleştiriyor.
·         Hatta ve hatta Hz. Hüseyin ile yezid arasında ki uydurma bir konuşmadan behsederek Safevi şiasını sapıklıkta tavan yapmakla suçluyo. Hz Hüseyin yezide karşı ben senin rızasız kölenim diyerek kendini yezid karşısında aşağılıyor. Peki niye aşağılıyor çünki safevi şiası şeraitinin 10 da 9 u takiyyedir. Şeriati bu hikayeyi sert bir biçimde eleştiriyor.
Bunları söylerkende kaynak belirtiyor devamlı.

Ben tamda bu Safevi Şiası Hristiyanlık kokuyor diye düşünürken Şeriati beni duyar gibi şöyle devam ediyor. Safevilerin batı ile benzerlikleri Osmanlı düşmalığında birleşiyor. Burda safevileride eleştiriyor Osmanlıya karşı batı ile ittifak yaptıkları için. Safevi ulemasının batıya gittiğini hristiyanlığı gözlemlediğini ve özellikle aşura günündeki kerbela piyeslerinin, zincirle kendini dövmelerinin yas tutma törenlerinin hristiyanlıktan entegre edildiğinden bahsediyor. Portre çizmeninde ordan geldiğini söylüyor.
Daha ayrıntılı açıklama için. : https://www.youtube.com/watch?v=_74LRGdrP6U&list=PLlUggp7ZWlGzD6UjUIOHuNkvQB1SdCRHk&index=5&pbjreload=10

Şeriati özellikle bu tesbitleri ile Şia uleması arasında nefretle adından bahsettirdiği kesin. Özellikle kitabının başında Osmanlının çöküşü ile İslam dünyasının savunmasız kaldığını söylemesi ile de Osmanlı düşmanı olan Safevi şia uleması tarafından hoşkarşılanmadığı kesin.

Peki bir Şia içi iç hesaplaşma ile geçen kitapta benim dikkatimi çeken husular nelerdi onları paylaşayım.
1.       Şeriati kitabına yine klasik şianın sahabe sövücülüğü ile başlıyor. Hz. Ebubekiri rüşvetçi ve zinakara gösterdiği rıza ile eleştiriyor.
2.       Bazı şia alimlerinin “Ebubekir ve Ömerin kimsenin inkar edemiyeceği faziletleri vardır” lafını oldkça değerli bulmaktadır. Yani biz bunlara arada iyi laf söylüyoruz demektedir.
3.       Şeriati gibi bir aydının ve İran tarihini bilen birisinin Şah İsmailin Türküğünden bahsetmemesi hatta Safevileri İran milliyetçisi olmakla suçlaması oldukça tuhaf. Acaba İranda Şah İsmail Türk değilde Farisi olarak mı bilinmektedir.
4.       Sonuçta Şeriati Şianın genel yanlışlarından bahsetmemektedir. Bunları eleştirmemektedir. Gadri gum, Kırtas, sahabe düşmanlığı, imamların kim tarafından atandığı gibi hususlardan bahsetmeden bir Sünni- Şia birleşmesi düşlemektedir. Bu da hayaldir. Ki en büyük sünneti takiyye olan bir mezhebin üyesi olarak bu düşüncesinde bile art niyet aranabilir. Ama şeraiti özellikle safevi şiası konusunda takiyye yapmıyor düşündüğünü özgürce söylüyor.


Pehlevi dönemi  İranında yaşayan Şeriati Humeyni dönemi İranında yaşasa idi yine büyük saldırılara uğrayacaktı büyük bir ihtimalle. Ama ktabın biz Sünnilere( Şianın tabiri ile = yoksa ben kendimi asla bir sünn i olarak nitelendirmedim , biz Müslümanız  ve Hanefi mezhebindeyiz) çok hitap eden bir kitap değil. Sadece İranı , Şiayı anlamak isteyenler için okunabilcek bir kitap. Ama Şia takiyyeciliğinin farkında olarak okumak gerektiğini düşünmekteyim…

Saygılar…03.10.2018 Amasya

8 Ağustos 2018 Çarşamba


Khaleed Huseynii  Ve Dağlar yankılandı kitabı üzerine ...



Halit Hüseyni nin bu kitabını özellikle Uçurtma Avcısını okuduktan sonra büyük bir iştahla elime aldım. Fakat iştahımı boşuna kabartmışım. Kitap uçurtma avcısının gölgesinde kalan  adeta onun çakması bir kitap olmuş.  Halit Hüseyninin başka bir kitabını da uzun bir süre daha okumam herhalde…
Kitap yine büyük acılar acılar, acılar, yine Müslüman bir toplumda en dikkat çeken hadiselerin mixlenmiş hali. Fuhuş, transeksüel ilişkiler, fakirlik, kızkardeşini öldürmek zorunda kalma, islamı yerme  ve batıyı övme üzerine kurulmuş.
Aslında şahısları başından geçenlerin bölüm bölüm anlatıldığı senaryonun iyi olduğu bir öykü aslında. Ama bazı bölümler atlanmış bazı bölümlerde zorla eklenmiş gibi görünüyor.
Özellikle en büyük acıları yaşayan Abdullah a fazla değinilmemiş. Abdullahın babası ve Kızkardeşini sakatlayıp sonra öldürmek zorunda kalan Pakizeden hiç bahsedilmemişken, savaş suçlusu ve uyuşturucu satıcısı olarak gösterilen Afgan Mücahidinden bahsedilmesi ve tam 50 sayfa süren Yunan yardımseverin gereksiz hikayesini anlayabilmiş değilim.
Hikaye sonlarda iki perinin buluşması ile okuyucunun içini kabartırken Abdullahın Periye yazdığı şiirin içeriğini büyük bir istekle bekliyen okurun ortada bir mektubun (=doğrudürüst) olmaması ile hayal kırıklığına uğraması ile bitmekedir.

Yazarın bu kitabında ve önceki uçurtma avcısı kitabında ciddi bir batı övgüsü yer almaktadır. Yazarın dünya çapında üne kavuşması kitabının onlarca dile çevrilmesinde de bu övgünün katkısı olduğu söylenebilir. İslam yerilmiş. Taliban sonrası Afganistana gelen yardım ekipleri kutsanmış bunların esas amacı görmezden gelinmiş. Bunları adeta modern batıdan gelen kurtarıcılar olarak gösterilmiştir.
Rus işgali eleştirilmemiş, Amerikan varlığı eleştirilmemiş sorgulanmamışken şanlı Afgan direnişine de en ufak bir övgü gösterilmemiştir. Afgan direnişi sonrası iç savaş tan behsedilmiş. Hatta bir Afgan mücahidinin uyuşturucu satıcısı olduğundan ve bir savaş sırasında nasıl Ruslardan kaçtıklarından alaycı bir biçimde bahsedilmiştir.
Fuhuş ve öldürme Afganistanda çok normal bir davranış olarak gösterilmiştir.
Tabi ki bu doğu yergisi ve batı sevgisi yazarın tamda batının görmek istediği bir doğuyu çizerek batının istediği bir yazar profiline tam olarak uyum sağladığı gözükmektedir.
Bize buradan çıkarılacak ders batı kendisine uygun yazarları destekleyerek onların daha çok eserler çıkarmasını sağlıyor .Onların daha çok kazanmasını sağlıyor. Onların daha çok reklamını yaparak daha popüler hale gelmesini sağlıyor.
Mutlaka ama mutlaka İslam ülkelerinde Halit Hüseyniden daha kaliteli bir çok yazar vardır. Ama bunlar batı yalakalığı yapmadıklarından islamı kötülemediklerinden adlarını duymuyoruz. Kitapları basılamadığından başka dillere çevrilemediğinden beklide 1-2 eser verdikten sonra piyasadan çekildiklerinden batının istediği biçimde yazarlar bolca sulanarak kısa sürede boy atarken, Batının istemediği biçimde yazarlar susuzluktan, yabani otlardan, soğuktan ve sıcaktan etkilenerek kısa sürede yok olup gidiyorlar.
Peki ne yapılabilir.? Bir şura oluşturularak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İslami ülkelerdeki yazar taraması yapılarak gelecek vadeden yazarlar tesbit edilebilir. Bu yazarlara editör ve yayınevi desteği sağlanarak bunların eserleri tamamlatılabilir. Eserleri gözden geçilerek bulundukları Coğrafyada basılabilir. Daha sonra diğer dillere çevrilerek bu eserlerin daha çok satılması sağlanabilir. Daha çok kazanan yazar bu kez tüm mesaisini edebiyata ayırarak daha verimli hale getirilebilir.  
Bu görevi yapacak kuruluş olarak da TİKA nın ismi ön plana çıkıyor. Son yıllarda oldukça başarılı projelere imza atan TİKA bu konuda da gerekli atılımları yapacak birikime sahiptir….
.
.Mehmet Emir GÜLTEKİN
08.08.2018 AMASYA

28 Mayıs 2018 Pazartesi