17 Ocak 2022 Pazartesi

PROF.DR. ŞEVKET AZİZ KANSU’NUN “ANADOLU’DA TÜRK MÜTEFEKKİRLERİNİN COĞRAFÎ YAYILIŞI…” ADLI MAKALESİ ÜZERİNE…



 PROF.DR. ŞEVKET AZİZ KANSU’NUN
“ANADOLU’DA TÜRK MÜTEFEKKİRLERİNİN COĞRAFÎ YAYILIŞI…”
ADLI MAKALESİ ÜZERİNE…

Prof. Dr. Aziz Şevket KANSU
            Amasya’nın diğer Anadolu şehirlerinden en önemli farkı kültürel çeşitliliğidir. 2.500 yıldır hemen hemen her dönemde önemini korumuş bir şehirden bahsediyoruz. Şu an ülkemizdeki tüm kültürel eserleri bir tarafa İstanbul’daki kültürel eserleri bir tarafa koysak İstanbul ağır basar. Lakin İstanbul’da bir Selçuklu, bir İlhanlı ve Beylikler dönemi eserleri yer almamaktadır. Aynı şey Bursa ve Manisa içinde geçerlidir. Selçuklu döneminde oldukça önemli olan bazı şehirler ise Osmanlı döneminde önemini yitirmiştir. Lakin Amasya, Mithridatlar, Bizans, Roma, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinin tamamında önemini korumayı başarmıştır.

            Günümüzde Amasya denince akla ilk olarak bir Osmanlı şehri gelmektedir. Fakat Amasya aynı zamanda bir Selçuklu şehridir. Birçok abidevi Selçuklu eseri depreme ve zamana karşı koyarak günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Sadece tarihi eserlerden mi ibarettir Amasya? Hayır. O tarihi camilerden, medreselerden binlerce öğrenci hocalığa geçiş yapmış ve Türk-İslam medeniyetine iz bırakan önemli eserler oluşturmuşlardır. Amasya’yı bu mütefekkirler ve devlet adamlarından ayrı düşünmemek gerekir.

            Son zamanlarda sosyal medyada dolaşan bir paylaşım dikkatimizi çekti. Yazının aslının bir makale olduğunu öğrenip makalenin aslına ulaştık. Makale Prof.Dr. Şevket Aziz KANSU tarafından yazılmış ve kurucusu olduğu Ankara Üniversitesi’nin Dil tarih ve Coğrafya Fakültesinin dergisinde 1942 yılında yayınlanmış. Makalenin İsmi “ANADOLU’DA TÜRK MÜTEFEKKİRLERİNİN COĞRAFÎ YAYILIŞI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA”dır. Makalenin yazılış amacı Anadolu’da Osmanlı döneminde mütefekkir (düşünce adamı) yetiştiren özel bölgeler var mıdır? Varsa bu âlimlerin bu bölgelerden çıkma nedenleri nelerdir?

Böyle bir makalenin varlığı Amasya tarihi üstüne kafa yoran bizleri heyecanlandırdı. Anadolu’daki şehirlerin kültürümüze yaptığı katkının bir nevi iller arası karşılaştırması idi bu. Böyle bir karşılaştırma daha önce de zihnimizde belirmişti. Ve zihnimizde dört şehir ön plana çıkmıştı. Karşılaştırma Osmanlı döneminde olduğu için 3 Osmanlı başkenti İstanbul, Edirne ve Bursa mutlaka listenin başlarında olmalı idi. Amasya da hemen onların peşinde. Ama Şevket Kansu bir de mütefekkir sayılarını şehirlerin nüfusuna göre (100.000 kişiye düşen mütefekkir


                                                En çok mütefekkir çıkaran ilk 4 il

sayısına göre) hesaplayınca diğer 3 ilden oldukça az nüfusa sahip olan Amasya’nın bu dezavantajının ortadan kalkacağı ve ilk 3’ü daha da zorlayacağını düşünmek içten bile değildi.

            Ama makalenin tamamını okuyunca Amasya’nın “acık ara 1. olduğu”, en yakını İstanbul’a iki kata yakın bir fark attığını görmek bizi bile şaşırttı. Üstelik Aziz Hoca bu mütefekkirler arasında sanatçıları (hattatları Amasya’nın Türk İslam Medeniyetine yaptığı en büyük katkı bu alanda olmuştur) saymaması, İstanbul’un şehirli nüfus oranının Amasya’ya oranla çok olduğu Bursa ve Edirne’nin de fiziki alan olarak Amasya’dan büyük olduğunu düşününce, bu sonuç daha da önemli hale geliyordu.

 Şimdi makalede, hocanın bu tespite nasıl ulaştığını anlamaya çalışalım. Yukarıda hocanın gayesini belirtmiştik. Şimdi tekniğini belirtelim. Osmanlı zamanında yaşamış ve Türkiye Cumhuriyeti siyasi hudutları içinde doğmuş “Türk” Şeyh, Alim, Şair, Hekim,  Edebiyat-Tarih-Matematik ve Coğrafya bilimlerinde eser yazmış 908 şahıs tespit edip listelenmiştir. Aziz Hocanın bu listeyi oluşturmak için başvurduğu en önemli eser Bursalı Mehmet Tahir Bey’in “Osmanlı müellifleri” adlı eseri olmuştur. Bu eserden başka Şemsettin Sami’nin “Kamusu-el-alam” , Charles Texeir’in Küçük Asya ve Nafi Atıf Kansu’nun “Türkiye Maarif Tarihi” adlı eserlerini de gözden geçirerek listeyi oluşturmuş ve sonunda ise bu şahısların doğum yerlerini tespit etmiştir. Bu suretle Amasya ilinden Yozgat iline kadar 53 il tespit edilerek bu bölgeleri birbirleri ile mukayese etmek için gerekli bilgileri elde edilmiş olmuştur. Nüfuslar içinde 1927 yılı nüfus sayımı temel almıştır. Osmanlı dönemine en yakın sayım olan bu sayım halen de büyük çoğunlukla geçerliliğini koruduğunu iddia etmektedir. Amasya tarihin hiçbir döneminde çok kalabalık yoğun bir nüfusa sahip olmadığı gibi İstanbul son 1.500 yıldır Anadolu’nun en kalabalık şehri olagelmiştir. Zaten yazarın da dediği gibi aranılan şey matematiksel-istatistiki bir tespit değil, eğilimi belirleyerek bir kanıya varmaktır. İstatistik oluşturmak içinse 100.000 kişi başına düşen mütefekkir yetiştirme oranını hesaplamıştır. Araştırmanın dikkati çekici safhası artık buradan itibaren başlamaktadır. Yazar bu noktada merkezlerin oluşmasını tarihi ve sosyolojik faktörlerle açıklamadan önce mesleği itibari ile antropolojik tespitler (Prof.Dr. Aziz Şevket KANSU Türk Antropolojisinin kurucusu sayılmaktadır) ile açıklamaya çalışmıştır. Bu açıklamayı da İstatistik Umum Müdürlüğünün 1937 yılında yayımladığı Türkiye Antropemetri anketi üzerimden yapmaya çalışmıştır. Bu ankette 59.728 Türk’ün üstünde yapılan ayrıntılı kafatası incelemesinin kartografik metotla ülke üstünde bölümlere dağıtılmış haritasını temel almıştır. Bu noktadaki teknik açıklamaları ülkenin o zamanki içinde bulunduğu İmparatorluktan–Ulus Devlete geçiş aşamasında değerlendirmek gerekir deyip geçiyoruz.            

             Yazar makalenin sonunda bu listeyi tarihî, sosyolojik ve kültürel nedenleri ile de açıklamaya çalıştığına şahit oluyoruz.  Bunu da Osmanlı İmparatorluğu’nun temelini oluşturan Anadolu Selçuklu Devletinde aramaktadır. Dayanağı da Fuat Köprülü Hocada aramaktadır. “Nitekim Profesör Fuad Köprülü Osmanlı imparatorluğunun dayangacı olan Anadolu Selçuklularının politik, sosyal, ekonomik ve kültürel bünyesi üzerinde ilgi ve vukufla durmuştur. Fuad Köprülü bize XIII. asırda Anadolu Türk sosyetesinin iş taksimi ve İktisadî inkişaf bakımından aşağı Orta çağın en ileri sosyetelerinden biri olduğunun kaydetmekte ve Selçuklular devrinde Anadolu’nun kültür bakımından da yüksek bir seviyeye eriştiğini her camiye bağlı ve çocuklara yazma ve okutma öğreten sıbyan mekteplerinden başka her tarafta medreselerin de kurulduğunu zikretmektedir. Bilhassa Moğol istilâsından sonra şarkın takalarından gelmiş olan birçok âlim, şâir, sufilerin Anadolu’da yerleşmeleri, Anadolu’da zihnî faaliyeti şiddetlendirmiş ve Selçuk medreselerine lâyik oldukları şöhreti kazandırmıştı. Osmanlı devrinde Anadolu’nun en kesif mütefekkir yetiştiren bölgeleri Anadolu Selçuklarının tesirlerine maruz olan bölgeler olarak görünmesi de dikkatimizi çekmektedir.”

Bu noktadan itibaren Amasya üzerinde yoğunlaşacağız. Amasya üzerine araştırma yapan ve Amasya’nın antik çağdan itibaren gelişimini bilenler tarafından makale sonucunda ortaya çıkan durum bizleri çok şaşırtmadı. Ama 3 Osmanlı başkenti arasından sıyrılarak hem de onlara önemli bir fark atarak 1.liğe yerleşmesi “ne yalan söyleyelim” bizi bile şaşırttı. Tespitlerimize gelince; Bu noktada bizce de yazarın Selçuklular ve Moğol İstilasının önünden kaçan Orta Asya mütefekkirleri tespiti oldukça kayda değerdir.  Yazarın gittiği noktadan gidersek şu sonuca ulaşabiliriz. Amasya, Anadolu Selçuklular zamanında birçok Anadolu şehri gibi ilim merkezi idi. Ama bu ilim merkezini diğerlerinin önüne geçiren Sultan Alaattin Keykubad’ın sağ kolu Halifet Gazi’dir. Anadolu’nun en kudretli komutanı olan Halifet Gazi şehri çok kaliteli medreseler ve ilim adamları ile doldurdu. Halifet Gazinin ömrünün son yıllarını Erzurum Valisi olarak tamamlaması, Erzurum’un ise İran coğrafyasından kaçan Harzemşahların ilk durağı olması Halifet Gazinin bu ilim adamlarını kendi şehrine, medresesinin olduğu şehre yönlendirmiş olma ihtimali oldukça kuvvetlidir.

Böylece mütefekkirlerin Amasya’da zaten var olan ilmi birikimi daha da arttırdığı söylenebilir. Bunların başında da Moğolların önünden kaçan Harzem ilim adamlarından Hekim Bereket’i örnek gösterebiliriz.  Hekim Bereket’in Oğuz Türkçesi ile yazmış olduğu tıp kitapları sayesinde Şerafettin Sabuncuoğlu’na kadar gelen ciddi bir tıp birikimi Amasya’da oluşmuştur. Ve 50 adet Amasyalı mütefekkirlerin içinde ciddi bir oranda hekim olduğu da muhakkaktır. (Yazarın 908 adet mütefekkirin ismi, mesleği, yaşadığı tarih ve illere göre dağılımını gösteren bir tabloya ulaşamadık. Bu tabloya ulaşsa idik hangi illerde hangi tarihlerde ve hangi branşlarda ilim adamlarının yoğunlaştığını anlar ve ona göre tarihsel bir değerlendirme yapabilirdik)

Amasya Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasından takriben 100 yıl sonra 1.Mehmed ile tekrar yükselişe geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu dönemlerde Amasya’da en parlak günlerini yaşamıştır. 908 mütefekkirin büyük çoğunluğunun da bu dönemde yaşamış olma ihtimali yüksektir. Daha sonra Osmanlı ve Amasya’nın ışığının sönmesi paralellik göstermektedir. Fakat Amasya’nın ilim merkezi olma özelliğini devam ettirmesi ile bu listeye Cumhuriyetin ilanına kadar tek-tük eklemeler yapmış olması muhtemeldir.

Sonuç olarak: Bu makalede hepimize öğretilen, bildiğimiz fakat aslında zannettiğimizden daha da çok olan Amasya’nın ilmi derinliğidir. Üstümüze düşen görev bu derinliği daha iyi ortaya çıkarıp Amasyalı gençlere örnekler sunmaktır. Amasya’nın Anadolu kültüründeki ağırlığını Osmanlıdan Selçukluya, Selçukludan Mithiridatlara kadar uzandığını anlamamız gerekmektedir. Amasya tarihini cami, medrese, han ve hamamlardan ibaret saymaktan öte bu yapıları yaptıranları, bu yapıların yapılmasını sağlayan sistemi anlamak daha önemlidir diye düşünmekteyiz. Ülke olarak tarih deyince ilk aklımıza gelen savaş ve fetihlerdir. Bu yüzden II.Bayezid’e tarih sayfalarında babası ve oğluna göre daha az yer verildiğini görürsünüz. Çünkü tarih kitapları Bayezid’in çıkardığı tarihin ilk tüketici haklarını koruma kanunu olan “Bursa Şehir Fermanını” yazmazlar. Belki de o derinliğin anlaşılmasını istemezler. Son zamanlarda rahmetli Fuat Sezgin hocanın teşvikleri ile bu yöne Türk-İslam kültür ve sanatına yoğunlaşan ilgimizi Amasya özeline mercek tutarak Amasya’nın değerlerini kültür ve sanatımıza yaptığı katkıları ortaya koymak en önemli görevimizdir.

HALİFET GAZİ:

Bulunduğu görevler: Sinop sahil muhafaza emirliği, Amasya ve Erzurum Valiliği

Halifet Gazi, Türkiye Selçukluları zamanında yaşamış ve onlara idari, kültürel ve askeri alanlarda önemli hizmetlerde bulunmuştur.  Onun bu hizmetlerini, 1. Gıyasü'd-din Keyhüsrev, I. İzzü'd-din Keykavus ve I.Alaü'd-din Keykubad gibi üç farklı hükümdar döneminde de sürdürmüş olması başarılı bir kişi olduğunu göstermektedir. Bir vali olmasına rağmen onun kültürel faaliyetlere de girmiş olması belli kültürel alt yapısının ve bilge bir kişiliğinin olduğunu göstermektedir. Nitekim Amasya'da yaptırdığı medrese ve bu medreseye düzenlettirdiği vakfiye bu duruma verdiği önemi göstermektedir. Bütün bunlardan Halifet Gazi'nin Türkiye Selçukluları döneminde yaşamış askeri ve idari hizmetlerinin yanında kültürel ve sosyal faaliyetlerle de Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında rol oynayan önemli şahsiyetlerden birisi olduğu anlaşılmaktadır.



1-      Makalenin aslına ulaşmak için:

http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/in dex.php/dtcf/article/view/2821/2323


                                            Mehmet Emir GÜLTEKİN

                                                        AMASYA